İki köpeğim var. Birini sokaktan yavruyken kurtardım, öbürünü dayımın doğurduğu köpeğinin yavrularından evlat edindim, koynumda büyüttüm. Her gün içimİki köpeğim var. Birini sokaktan yavruyken kurtardım, öbürünü dayımın doğurduğu köpeğinin yavrularından evlat edindim, koynumda büyüttüm. Her gün içim eriyor yüzlerine baktıkça. Sezgin Kaymaz'ın daha önce Farfara'sı gibi sandım, bu kitabı elime aldığımda. Değilmiş, içim koptu yıkıldı üzüntüden bitiresiye. Bencileyin köpekçiler okumadan evvel iki defa düşünsün, yahut hemen arkadan şifa niyetine aynı yazarın Farfara'yı okusunlar. Bir golden retriever olan Betül'ün insanlara şapşalca güvenine sevgisine kadar (köpeklerimden biri golden, oradan biliyorum), çok gerçekçi bir roman. Hikayenin düzdünya tarafını bilemeyiz tabii, fakat umarım bir ilahi adalet vardır....more
Çok ustaca işlenmiş, kaskatı gerçekçilik. Hizmet etmeye vakfedilmiş, adeta köleleşmiş ve ömrü boyunca hiç bir güzelliğe sahip olmamış, acısı bile hanıÇok ustaca işlenmiş, kaskatı gerçekçilik. Hizmet etmeye vakfedilmiş, adeta köleleşmiş ve ömrü boyunca hiç bir güzelliğe sahip olmamış, acısı bile hanımefendisinin artığı olan Felicite'nin öyküsü. Ve onun gibi milyonlarca kadının. ...more
Ahmet Büke'yi öyküleriyle değil, bu romanla tanıdım. Baştan söyleyeyim Deli İbram Divanı'nın edebiyatımızdan çıkan en iyi tarihi romanlardan biri oldu Ahmet Büke'yi öyküleriyle değil, bu romanla tanıdım. Baştan söyleyeyim Deli İbram Divanı'nın edebiyatımızdan çıkan en iyi tarihi romanlardan biri olduğunu düşünüyorum. Son derece orijinal, anakronizme kesinlikle kaçmadan tarihi roman olmasına rağmen konusu bir o kadar da güncel. Kurgu, uslup, dili on numara. Uslup açısından biraz Sait Faik'i andırıyor, ama ondan çok daha politik bir kalemle karşı karşıyayız.
Sonu kötü bitecek diye endişe ediyordum, fakat doğrusu roman tam da gönlümün çektiği gibi bitti. Yunuslar katledilerken içim çıktı üzüntüden sadece, fakat bu roman kurgusunda başka türlü de olamazdı.
Umarım Büke, sonraki romanı için okurlarını daha fazla bekletmez. Bundan gayrı elime nesi geçse okurum, fakat Deli İbram Divanı'yla okurlarının beklenti çıtasını da bir hayli yükselttiğini söylemeliyim. Emeğine, yüreğine sağlık....more
1950'li yıllarda bilim insanı olmak için mücadele veren bir kadının hikayesi, babası tarafından bir "günahkar" olarak nitelendirildiği için intihar ed1950'li yıllarda bilim insanı olmak için mücadele veren bir kadının hikayesi, babası tarafından bir "günahkar" olarak nitelendirildiği için intihar eden eşcinsel bir erkek kardeş, iş yerinde mobbing ve ayrımcılığa uğramak, üniversitede yüksek lisans yaparken danışmanı profesör tarafından tecavüze uğramış olmak...
Bunların her biri yeterince derin ve nitelikli çalışıldığında başlı başına bir roman olmayı hak edecek konular ve kitabın henüz 1/8'ini okudum. Yani bütün bunlar Elizabeth Zott'un başına daha romanın başlarında gelmiş oluyor. Bunların her biri hakiki travma konusuyken, Elizabeth'in tecavüze uğraması meselesinin bile böyle basitçe geçiştirilmesi, tecavüze uğramasının yanında doktora fırsatını da yitirmiş Elizabeth karakterimizin lay lay lom hayatına devam edebilmesi enteresan (!). Oradan Elizabeth'in öyküsü hemen idealist ve feminist kadın karakterimizin romantik hikayesine bağlanıyor.
Son yıllarda ABD çıkışlı bazı romanların tamamen kadın okuru tavlamaya yönelik yazıldığı besbelli. Açıkçası bunu, her biri son derece büyük ve aşılması güç kadın (aslında ataerki sorunu demek daha doğru olur) sorunlarının anında nakite dönüştürülmeyi hedefleyen çakalca bir hareket olduğunu düşünüyorum. Özetle kapitalizm tüm acılarımızı nakite dönüştürmek zorunda.
Bunu bu kadar belli yapan ve romanın ilk sayfalarından itibaren yayın piyasasında bugünlerde para eden konuların hepsine dokunmak için (biri satmazsa biri satar hesabı) bütün düğmelere basan böylesi popüler romanlar midemi bulandırıyor.
Ha, tabii tüm düğmelere hakkıyla basabilmek için ayrıca bu hiper güçlü kadın karakterimizin, ayrıca son derece güzel, atletik olması ve başta hiç çocuk istememesine rağmen, sonunda manyakçasına iyi bir anne olması da gerekiyor. Yazarımız bunu da eksik koymamış. Aman ne kadar güzel model kadın: mikemmel bir çocuk da yaparım, kariyer de abidesi.
Kitabı bitireceğim elbette, içimi ne kadar bayıltırsa bayıltsın, başladığım her kitabı bitirmek gibi bir takıntım var. Büyük bir sürpriz yapar da, kitabı bitirdiğim zaman fikrimi değiştirmiş olursam, bu değerlendirmeyi düzeltirim, fakat şimdilik bu yönde bir umudum yok.
ROMANI BİTİRDİKTEN SONRA İLAVE: Romanın ikinci yarısı daha iyiydi. Belki ortaokulda, kolloid karışımları laboratuarda bize mayonez yaptırarak gösteren, en iyi salata sosunun ancak yağ ve limon suyunun çırpılmasıyla elde edilebileceğini, çünkü yağ molekülllerinin limon suyu moleküllerinden çok daha büyük olduğu için salata yaprak ve sebzelerini sararak sonradan ilave edilen limon suyunu içine alamayacağını anlatan bir kimya öğretmenim olduğu için (çok şanslıydım bu yüzden) romandaki kimya dersi olarak yemek programı fikri bana oldukça sempatik geldi. Kabul etmeliyim ki romanın bu kısmında bir ilginçlik ve yaratıcılık var ve böyle bir program olsa kesinlikle bayıla bayıla izlerdim.
Fakat onun dışında yukarıda dediğim gibi kitabı fazla piyasa işi, biraz da roman halinde soap opera tadında buldum. Yazar, kadınların yaşadığı problemlerden yalnızca bir ikisine değinip onları daha derinlikli işleyerek daha nitelikli bir iş çıkartabilirdi kanaatimce. Fakat kimya dersi şeklinde yemek programı fikri ve bunu zamanın güncel politikalarına yedirebilme fikrinden dolayı daha önce verdiğim tek yıldızı üçe çıkarttım....more
Grange'ın en iyilerinden. Sanırım Fransızlar hâlâ en çok Almanlar'dan korkuyor, Grange da bu korkunun üstüne çok güzel oynuyor. En iyi eserleri içindeGrange'ın en iyilerinden. Sanırım Fransızlar hâlâ en çok Almanlar'dan korkuyor, Grange da bu korkunun üstüne çok güzel oynuyor. En iyi eserleri içinde bir şekilde Naziler geçenler. Diğer romanlarında Naziler hep güncel olay örgüsünün içinde bir kalıntılarıyla var olurken, yazar bu kez tarihsel polisiye kurgu yazarak Nazi korkusunu ve vahşetini damardan vermiş. Hızlı bitirdim, ama keşke mutlu sonla bitseydi....more
Dorian Gray'in Portresi Aynalar Cehennemi ve içindeki her öykünün getir götürünü yapar! :) Japon gotiği bambaşkaymış, harikulade bir tat bıraktı. EdogDorian Gray'in Portresi Aynalar Cehennemi ve içindeki her öykünün getir götürünü yapar! :) Japon gotiği bambaşkaymış, harikulade bir tat bıraktı. Edogawa Rampo'yı bu eserle tanıdım. Türkçe'ye çevrilmiş başka eserlerini de bulursam okumak isterim. ...more
Bayıldığım İskandinav polisiyesi türü ortalamasının bayağı altında, Berger'in yaptığı, şüpheliye yer yer varoluşçu sorular yönelten polis sorgusu baştBayıldığım İskandinav polisiyesi türü ortalamasının bayağı altında, Berger'in yaptığı, şüpheliye yer yer varoluşçu sorular yönelten polis sorgusu başta olmak üzere yer yer çok saçma bulduğum bir romandı. ...more
Loading...
