,

Macondo Quotes

Quotes tagged as "macondo" Showing 1-7 of 7
Gabriel García Márquez
“He really had been through death, but he had returned because he could not bear the solitude.”
Gabriel García Márquez, One Hundred Years of Solitude

Dejan Stojanovic
“Marquez was not born in Colombia.
He was born in Macondo,
And his Macondo is his La Mancha.”
Dejan Stojanovic

Gabriel García Márquez
“Gerilimden sarhoşa dönen, sessizliğin mucizevi derinliğinden etkilenen ve ölüm tutkusuyla kenetlenmiş kalabalığı hiçbir şeyin yerinden kıpırdatamayacağına inanan Jose Arcadio Segundo, ayaklarının ucuna basarak, başını önündekilerden daha yukarı kaldırdı ve ömründe ilk kez sesini yükseltti:
-Sizi gidi hergeleler! diye bağırdı.
-Verdiğiniz o bir dakikayı alın da kıçınıza sokun!

Onun bağırmasından sonra olanlar kimseyi korkutmadı. Herkes hayal gördüğünü sandı. Yüzbaşı ateş emri verdi ve on dört makineli tüfek o anda emri yerine getirdi. Ama bütün bunlar gülünç bir oyun gibi görünüyordu. Sanki makineli tüfeklere boş kapsül doldurulmuş gibiydi. Çünkü tüfeklerin tarrakası duyulduğu ve ardı kesilmeden kurşun tükürdüğü görüldüğü halde, kalabalıkta en ufak bir tepki yoktu. Bir anda taş kesilmiş gibi duran kalabalıktan ne bir ses, ne bir soluk duyuluyordu. Birden istasyon tarafından yükselen bir ölüm çığlığı büyüyü bozdu. Duyulan, Aaah, anacığım, avazesi yeri göğü titreten bir ses, volkanik bir soluk, dünyalar değiştiren bir kükreme olup bomba gibi patladı kalabalığın ortasında. Panik içinde bir anda kaynaşan kalabalık, kadınla kucağındaki çocuğu yutup sürüklerken, Jose Arcadio Segundo, ancak öteki çocuğu yakalamaya fırsat bulabildi. Yıllarca sonra o çocuk, kendisini bunak bir ihtiyar yerine koymalarına aldırmaksızın o günü anlatacak, Jose Arcadio Segundo'nun kendisini nasıl havaya kaldırdığını, kalabalığın dehşeti üzerinden yüzercesine geçirerek yakındaki bir sokağa nasıl götürdüğünü ballandıra ballandıra anlatacaktı. Çocuk, herkesten yukarıda olduğu için, o anda alandaki çılgına dönmüş kitlenin köşeye doğru koşuştuğunu ve makinelilerin ateş açtığını görebilmiş, aynı anda birkaç kişinin birden, -Yere yatın! Yere yatın! diye bağırdıklarını duyabilmişti.

Öndekiler, ilk kurşun dalgasıyla taranmış ve yere yıkılmışlardı bile. Sağ kalanlar yere yatacakları yerde ufak alana çekilmeye çalıştılar. Ne var ki, karşı sokaktaki makineliler de yaylım ateşine başlamışlardı. İki ateş arasında sıkışan kalabalık, iki yöne atılan bir ejder kuyruğuna benziyordu. Kitle devasa bir girdap gibi dönmeye başladı. Hiç kesilmeyen makinelilerin ateşiyle kat kat soyulan soğan gibi ortaya doğru azalıyorlardı. Çocuk, açıkta diz çökmüş bir kadının, gizemli bir güçle kurşunlardan korunarak, kollarını haç biçiminde tuttuğunu gördü. Jose Arcadio Segundo yüzü kana bulanarak yere yıkıldığı anda, çocuğu oraya bıraktı. Hemen sonra da büyük kalabalık, o boşluğu, diz çöken kadını, kurak gökyüzündeki ışığı, Ursula Iguara'nın yığın yığın hayvan biçiminde şekerleme sattığı bu orospu dünyayı örtüverdi.”
Gabriel García Márquez, One Hundred Years of Solitude

Gabriel García Márquez
“Na casa cessara toda a atividade. Sentamos no corredor, mas já não olhávamos a chuva como no primeiro dia. Já não a sentíamos cair. Já não víamos senão o contorno das árvores na névoa, em um entardecer triste e desolado, que deixava nos lábios o mesmo sabor com o qual a gente acorda depois de ter sonhado com uma pessoa desconhecida.”
Gabriel García Márquez, Ojos de perro azul

Gabriel García Márquez
“Hay un minuto en que se agota la siesta. Hasta la secreta, recóndita, minúscula actividad de los insectos cesa en ese instante preciso; el curso de la naturaleza se detiene; la creación tambalea al borde del caos y las mujeres se incorporan, babeando, con la flor de la almohada bordada en la mejilla, sofocadas por la temperatura y el rencor; y piensan: «Todavía es miércoles en Macondo». Y entonces vuelven a acurrucarse en el rincón, empalman el sueño con la realidad, y se ponen de acuerdo para tejer el cuchicheo como si fuera una inmensa sábana de hilo elaborada en común por todas las mujeres del pueblo.”
Gabriel García Márquez, La hojarasca

Gabriel García Márquez
“Al salir del velorio había movido una taza vacía frente a mí. Había dicho: «He leído su suerte en el café». Yo iba hacia la puerta, entre las otras muchachas y oía la voz de él, honda, convincente, apacible: «Cuente siete estrellas y soñará conmigo». Al pasar junto a la puerta vimos al niño de Paloquemado en la cajita, la cara cubierta con polvos de arroz, una rosa en la boca y los ojos abiertos con palillos. Febrero nos mandaba tibias bocanadas de su muerte y en el cuarto flotaba el vaho de los jazmines y las violetas tostadas por el calor. Pero en el silencio del muerto, la otra voz era constante y única: «Recuérdelo bien. Nada más que siete estrellas».”
Gabriel García Márquez, La hojarasca

Gabriel García Márquez
“Mientras se abanica con el sombrero el rostro trastornado por la sofocación y el aguardiente, mirando hacia la soga, calculando su fuerza, él dice: `Es imposible que una soga tan delgada haya sostenido su cuerpo´. Y yo le digo: `Esa misma soga ha estado sosteniéndole en la hamaca durante muchos años´.”
Gabriel García Márquez, La hojarasca